Çoğu bilim adamı tarafından yaşamın sihirli yılları olarak adlandırılan okul öncesi dönem, diğer dönemlere göre savsaklamaya hiç tahammülü olmayan bir dönemdir.
Doğum öncesi dönemden sonra gelişimin en hızlı olduğu bu dönemin hasarları kalıcı ve yaşama yön verici olmaktadır. Bu dönemin en baskın özelliklerinin başında oyunun en temel öğrenme aracı olarak kullanılması gelmektedir . Oyun, çocuğu eğlendiren, zevk veren bir faaliyet olmasının yanı sıra bedensel, duygusal, sosyal, bilişsel ve dil gelişimine önemli yararlar sağlamaktadır . Çocukların, gelişimsel yönden sağlıklı olabilmesi için beslenme, uyku gibi gereksinimleri kadar oyuna da gereksinim duyulmaktadır. Bu temel gereksinimin karşılanmaması veya sınırlandırılması, toplumun çekirdeğini oluşturan çocukların sağlıksız bir şekilde gelişmelerine neden olabilir.
Bu yazımızda, okul öncesi dönemde oyun ve oyuncağın çocukların sağlığına olan etkilerini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Oyun ve Oyuncak
Türk Dil Kurumu (TDK), oyunu; yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence olarak, oyuncağı ise oyun aracı olarak tanımlamaktadır. Ancak, çocuk gelişimi açısından ele alındığında oyuncak ile anlam açısından ayrılmaz parçası olan oyunu, yalnızca eğlence olarak nitelemek yetersiz kalmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, oyun çocuğun hiçbir dış baskı etkisinde kalmadan kendi isteği ile uğraştığı tüm etkinliklerdir.
Oyuncak ise bir ayağı düş dünyasında diğer ayağı ise gerçek dünyada bir köprüdür. Yüzyıllar boyunca kuramcılar tarafından incelenmiştir.
Oyun, belli bir amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilen fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek yaşamın bir parçası ve etkin bir öğrenme sürecidir.
Oyun, çocuğun gelişimi ve yetiştirilmesi yönünden oldukça önemli bir olaydır ve çocuğun gözü ile bakıldığında oyun, çocuğun en önemli işi, oyuncakları da en önemli aracıdır . Oyun, uluslararası siyasi platformlara taşınmış ve çocukların oyun hakkı sözleşmelerle koruma altına alınmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” taraf devletlerce onaylanarak kabul edilmiştir. Sözleşmenin 31. Maddesi 1. Fıkrasında yer alan UNICEF “Taraf devletler çocuğun dinlenme, boş zaman değerlendirme, oynama ve yaşına uygun eğlencede (etkinliklerinde) bulunma, kültürel ve sanatsal yaşama serbestçe katılma hakkı tanırlar.” ibaresi ile sözleşmeyi imzalamış olan devletler çocuğun oyun hakkını koruma altına almışlardır.
Yapılan araştırmalar oyunun, çocukların olayları farklı bakış açılarıyla görmelerine, yaratıcılıklarının gelişmesine, sevinç ve hüzün gibi duygularının farkına varmalarına, arkadaş grupları içinde toplumsallaşıp, ahlaki ve sosyal kurallara uymayı öğrenmelerine, fiziksel açıdan kas ve kemik yapılarının gelişmesine, ifade yeteneklerinin ve sözcük hazinelerinin gelişmesine yardımcı olduğunu ortaya koymuştur.
Bazı bilim adamları oyunun dil, sosyal, motor, öz bakım ve bilişsel gelişim alanlarını olumlu yönde etkilediğini,
anne babaların çocuğun gelişiminde oyunu önemli bulduğunu, okul öncesi öğretmen ve yöneticilerin
çocuk gelişimi üzerinde etkilerine yönelik görüş birliği içinde olduğunu ve oyunun özel eğitimde kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğunu belirtmişlerdir.
Oyunun gelişim alanlarının hemen hepsine katkı sağlaması, çocuğun gelişiminin bir bütün olarak en iyi
şekilde devam etmesi açısından önemlidir.
Çocuklarda fiziksel aktivitenin etkilerine ilişkin araştırmalar ebeveyn tutumları, davranışları, ebeveynlik
stilleri ve uygulamalarının çocuğun sağlık davranışları üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunu vurgulamaktadır.
Örneğin, çocuklarının fiziksel aktivitelerini desteklemek amacıyla eğitim alan ailelerin çocukları, eğitim almayan ailelerin çocuklarına göre açık havada oynamak için daha fazla zaman geçirmektedirler.
Kaynak: Hediye Bekmezci ve Hava Özkan - Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Erzurum